Dün sabah saatlerinde ülkenin tüm emeklileri mutluluktan uçtu mu? Ben diyorum ki hep birlikte iyi olduk mu? TÜİK beklenen açıklamasını saat 10.00’da yaptı. Saniye sektirmedi… TÜİK verileri ışığında SSK ve Bağ Kur Emeklileri Temmuz ayından itibaren maaşlarında ne kadar artış olacağını da ellerinde hesap makinesi ile şip şak hesaplayıverdiler. Yeni durum şöyle: “Haziran ayı enflasyonunun açıklanmasının ardından, memur ve emeklilere yapılacak 6 aylık enflasyon farkı da belirlendi. Buna göre, SSK ve BAĞ-KUR emeklileri yüzde 16,67 oranında zam alacak. Memur ve memur emeklilerinin ise maaş farkı yüzde 15,6 olarak gerçekleşecek. Böylece en düşük emekli maaşı 16 bin 880 TL, en düşük memur maaşı ise 42 bin 520 TL oldu.”
Konuyla ilgili ayrıntılı haberler aslında sıradan gelişmeleri içeriyor… Sadece ücret artışları açısından baktığınızda hiç sıkıntı yok. Ancak zikredilen rakamların alım gücü etkileri bakımından değerlendirildiğinde durumun pek de iç açıcı olmadığı ortaya çıkıyor. Milyonlarca emekli bu artışlara rağmen yine alım gücü çoktan tartışmalı hale gelmiş asgari ücretin çok altında maaşa talim edecek.. Buna rağmen hep birlikte anlık bir mutluluk yaşadığımızı belirtmeliyim. Bu mutluluk ne kadar sürer onu da ilerleyen zaman içerisinde göreceğiz…
Ancak şunun da altını çizmeliyim. Ekonominin de, iç ve dış gelişmelerinde sorumlusu siyasetin gündeminde ne yazık ki emekli, dar gelirli asgari ücretli ve çalışanlar yok. İşin geçim boyutu rutin gelişmelere bırakılmış, siyasetin bilek güreşine soyunmuş.
Sanayici üretim maliyetlerini, esnaf kirasını ve günlük geçimini, asgari ücretli ve dar gelirli kesimler ise yaşam savaşını kendi başlarına yürütüyor. Dolayısıyla ülkenin sorunlarının çözümüne harcanması gereken enerjinin heba olup gittiğine tanıklık ediyoruz. İktidar ile ana muhalefet partisi arasındaki bilek güreşinin nasıl sonuçlanacağını merak edenler, asgari ücretliyi, emekliyi, esnafı, çiftçiyi, sanayiciyi, işsizi ne hikmetse görmezlikten geliyorlar. Doğrusunu isterseniz yaşadığımız atmosfer siyasetinde alanının gittikçe daraldığını ortaya koyuyor.
Öyle ki pazarda bulduğumuz 50 Liralık domatese, kilogramını 5 lira civarında aldığımız karpuza sevinir hale geldik. Avrupa’ya özene özene domatesi, biberi, salatalığı, elmayı armudu hatta eriği tane ile alır hale gelmekle övünür olduk. Bunu da “iyi işte israf olmuyor!” diye açıklamaya çalışanların olduğu bir hayat tarzına eviriliyoruz.
Geçtiğimiz gün bir komşumla sohbet ederken şöyle sitem etti; “Daha dün kadar yakın zamanda komşuluklarımız, paylaştıklarımız, çayımız çorbamız ne kadar güzeldi. Artık emin ol hiçbir şey den tat almaz hale geldim. Bana her şey o kadar yapmacık gelmeye başladı ki, herkese endişeyle ve şüpheyle bakmaya başladım!”
Bu sitemin üzerine ne söylenebilir ki. Hep birlikte iyi idik, iyi olmayı umut ediyorduk ama ne yazık ki emeklerimiz hep birlikte beklentilerimizin çok gerisinde kaldı. Sakın yanlış anlaşılmasın enflasyon şu kadar çıksaydı da bu kadar birileri zam alsaydı şeklinde bir algıya hizmet ettiğimiz düşünmeyin. Benim dikkat çekmeye çalıştığım şey reel veriler ile sanal gerçeklik arasındaki makasın her geçen gün daha da açılmasınadır.