Geçtiğimiz günlerde Emek ve Demokrasi güçleri tarafından bir yürüyüş düzenlendi.
Yürüyüşün amacı artan yoksulluğa dikkat çekmek…
Dert geçim yani!
Pardon geçinememek!
Yürüyüşün istikameti belli…
Hep aynı yolu kullanıyorlar.
Köprübaşı’ndan başlayarak Hamamyolu’na yürüyorlar.
Bu yürüyüşün diğerlerinden farklı yanı ise…
AK Parti de Hamamyolu’nda bir çadır kuruyor.
Doğal olarak yürüyüş grubu çadırın önünden de geçiyor.
O esnada eylemci grubu, “AKP mezara” şeklinde slogan atıyor.
Pankart tutanların ve slogan atanların içinde CHP İl Başkanı Talat Yalaz da var.
O esnada Güler adında bir AK Partili kadın yönetici geliyor.
Yalaz’a yaklaşıyor ve pankartı yırtıyor.
Yalaz doğal olarak şok oluyor.
Beklemiyor.
Kadını geçinememekten dert yanan bir emekli vatandaş sanıyor olsa gerek önce gülümsüyor.
Ardından yırtılan pankartın arasında şok oluyor.
Tepki vermeyerek en güzel tepkiyi verdiğini düşünüyorum.
Peki ya sonra ne oluyor?
AK Parti İl Başkanı Gürhan Albayrak başta olmak üzere ilçe başkanları açıklama yayınlıyor.
Açıklamalar uzun...
Burada tek tek yazmayayım ama özetleyeyim.
İçinde sağduyu çağrısı yok…
Özellikle Albayrak bu konulara dikkat etmeli!
Kimseyi kırmadan, incitmeden, yatıştırıcı bir açıklama yapılmalıydı.
Oysaki geçtiğimiz günlerde AK Parti çadırına saldırılmış, saldırgan tutuklanmış ardından CHP’li belediye başkanları ve milletvekilleri tarafından kınama mesajı yayınlanarak, sağ duyuya davet edilmişti.
Bunlar bir yanda dursun CHP İl Başkanı Talat Yalaz, dün tek başına bir basın açıklaması yaparak eleştirilere yanıt verdi.
Tek başına diyorum, cidden çıktı sahneye, kürsüde baya baya kendi kendini tek başına savundu.
CHP Eskişehir İl Örgütü’nden çıt çıkmadı.
Partililerden çıt çıkmadı.
Belediye başkanlarından çıt çıkmadı.
Milletvekillerinden çıt çıkmadı.
Avukatlık mesleğinin tecrübesiyle kendi kendini savundu ve gitti.
Ve şöyle dedi:
“Elbette gerçekleştirilen bu alçak provokasyon karşısında bazı hemşehrilerimizin AKP’den bir kınama ya da sağduyu çağrısı beklemiş olması doğaldır; bu yurttaşlarımızın haklı beklentisidir. Ancak AKP Yöneticileri ve yandaşları bırakın olayı kınamayı tam tersine provokatörün gerçekleştirdiği saldırıyı aklamak için kendi aralarında yarışa girdiler.”
Yalaz AKP’nin kınama yayınlamamasından dert yandı ama peki ya CHP neden sustu?
Ona da dert yandı mı?
Sitemi oldu mu?
Göz göre göre il başkanlarının yürüdüğü bir pankart yırtıldı ve hiçbirinden tek kelime çıkmadı?
Sizce de tuhaf değil mi?
Peki, o zaman sormazlar mı insana?
CHP İl Başkanı Talat Yalaz tek başına bu açıklamayı yaparken, arkasında durması gereken partililer neredeydi?
Yürüyüşte onunla omuz omuza yürüyenler neden aynı kararlılıkla yanında durmadı?
Bunu görmezden gelmek, sessizlikle geçiştirmek örgütsel bir dağınıklığın işareti değil mi?
Talat Yalaz’ın tepkisi sadece AK Parti’ye değildi belki de...
Belki de o mikrofonun başına yalnızca AKP'yi eleştirmek için değil, kendi partisine de bir mesaj vermek için geçti.
"Ben buradayım ama siz neredesiniz?" demek istedi.
"Bu saldırı sadece bana değil, bizi temsil eden fikirlereydi, neden sesiniz çıkmıyor?" demek istedi.
Söyleyemedi belki, ama satır aralarından bu kırgınlık akıyor.
Bu suskunluk sadece bir tepkisizlik değil, aynı zamanda bir mesajdır.
Ya ilgisizliktir...
Ya korkudur...
Ya da siyasetin iç hesaplaşmalarına kurban giden bir duruştur.
Ama ne olursa olsun, ortada ciddi bir yalnız bırakılma var.
Siyasette centilmenlikten söz ediyorsak, önce kendi içimizde başlamak gerek.
Bir il başkanı yalnız bırakılıyorsa, o zaman kimse çıkıp da topluma güven, birlik, beraberlik mesajı veremez.
Önce içeride birlik olacak ki, dışarıda sözünün bir anlamı olsun.
Yoksa ne yürüyüş anlam kazanır, ne slogan...
Ne pankart bir anlam taşır, ne de kürsüden yapılan açıklama...
Olayın başka bir yanı daha var.
Elbette bir il başkanının susmaması, kendini savunması, partisinin değerlerini ve kendi duruşunu koruması önemlidir.
Ancak siyasette her meseleye aynı sertlikte atlamak, her olayda ilk öne çıkan olmak da her zaman avantaj sağlamaz.
Toplum bazen sözden çok duruşa, sakinliğe bakar.
Sürekli görünür olmak, her taşın altından çıkmak, eninde sonunda yıpratır.
Talat Yalaz’ın yaşadığı olay elbette bireysel bir mesele değil; tepki verilmesi gereken bir durum.
Sürekli sahnede olmak, zamanla “her şeyde var ama hiçbir şeyi çözemiyor” algısı yaratır.
Ve bu da siyasette en tehlikeli algıdır.
Bir siyasetçi için en büyük sınavlardan biri de ne zaman konuşacağını, ne zaman susacağını bilmektir.
Zira bazen bir adım geri durmak, daha güçlü bir hamle için yer açar.
Yani…
Sessizlik bazen yanlış olabilir ama her seferinde sahneye atlamak da doğru değildir.
Kuantum Özge der ki:
“Her gün yeniden başlamak için bir fırsattır.”