Bazen tam hayatın içinden yaşadıklarım ve şahit olduklarımı bu sütunlardan anlatmasını severim İlginçse en azından tarihe not düşmek adına yazarım.
Zaman zaman kendi kendimize sorduğumuz bir soru var, ”Biz ne ara bu kadar erozyona uğradık, ne ara bu kadar bozulduk?” diye. Yani hayatımızdan yaşadıklarımızdan, şahit olduklarımızdan şikayet ederiz. Örneğin tramvayda kimseyi takmadan kulağına taktığı kulaklıkla müzik dinleyip telefonundan oyun oynayan gençleri gördükçe, otobüslerde yaşlı ve ayakta zor duran kişilere yer vermeyen hatta onları umursamayanlara tanıklık ettikçe sinir oluruz. Yine sokak ortasında gençlerin hiç ağza alınmayacak bizim söylemeye utandığımız küfürleri işittikçe de sinirlerimiz bozulur. Yine durakta otobüs ya da tramvay beklerken gençlerin insanların üstüne çıka çıka tramvay veya otobüse binmesine de acayip ayar oluruz. Bütün bunlar olağan işlerdendir artık toplumumuzda.
Bizi asıl şaşırtan iyilikler, hoşgörülü davranışlar oluyor. Örneğin bir kuşa yem atmak, sokaktaki canlara bir tas su koymak, bir yaşlıya yol verip karşıdan karşıya geçerken yardım etmek, bir yoksulun kapısını çalıp ihtiyaçlarını gidermek bize artık olağandışı şeyler gibi geliyor.
Çok hikaye anlattım değil mi? Sadede gel diyenleriniz vardır muhakkak. Ha bu arada genelde otobüs şoförlerinden çok şikayet ederiz. Zaman zaman “erken geldin geç geldin” tartışması yaşarız. Halbuki toplu taşımadaki o şoför arkadaşlar otobüse bir oturdu mu nerede ise 8 saat hiç kalkmadan otururlar, nefes almaya kısa bir mola vermeye zamanları da olmaz çoğu kez. Nöbete kalanlar akşam yemekleri için önceden sağa sola telefon ederler yol üzerindeki yerlerden aparatif bir şey alır onu da çoğu zaman direksiyonda tüketirler. İşte o otobüs şoförlerinde birisinin yaşlı ve güçsüz bir anne ile yaşadığı diyaloga tanıklık ettim geçtiğimiz gün. Yanlış anlamayın öyle kavga falan yok…
44 Numaralı hattın otobüs şoförü 71 Evler durağına yaklaştı. Kadıncağızın elinde bir de Pazar arabası var. Güç bela otobüse bindi. Otobüs şoförü, “Hoş geldin anne” dedi. Kadıncağız “Oğlum bende seni bekliyordum” karşılığını verdi. Otobüs şoförü bu defa, tebessüm ederek, “ben de senin için geldim” cevap verdi. Yaşlı kadın bu defa, “Allah razı olsun evladım. Araban da pek güzelmiş!” diye konuşunca orada bulunanların hepsinin yüzü tebessüm etti. Öyle içten öyle samimi bir diyalog geçti ki şoförle kadıncağız arasında emin olun orada bulunanlar duygulandı. Ne güzel bir diyalog, ne kadar hoş görülü bir şoför diye geçirdim içimden. Keşke bütün şoför arkadaşlarımız böyle olsa. Ancak onlara da hak veriyorum. Dolmuş şoförüne, minibüs şoförüne sesini çıkartamayanlar. Belediye otobüslerin sürücülerine gelince başlıyorlar saydırmaya…
Yahu özlediğimiz kardeşliğimiz, iyi ilişkiler, doğru diyaloglar: demişler ki, “İyilik yap at denize balık bilmezse halık bilir!” Bir türlü mantığa gelemiyoruz. Hepimiz sinirliyiz, hepimiz gerginiz, hepimiz parlamaya hazır benzin gibiyiz. Trafikte birbirimize saygımızı yitirmişiz, kadın genç demeden birbirimize patlamaya hazır bombayız. Aslında “İyilik şehri, hoşgörü şehri ve en önemlisi Yunus’un şehrinde birbirimize biraz daha anlayışlı davranamaz mıyız?
Ben diyorum ki “gelin araban çok güzelmiş” diyen teyze gibi olalım, gelin, o yaşlı teyzeyi arabasına alan şoför gibi, “senin için geldim ben buraya” diyebilelim. Biraz empati, biraz birbirimize saygı gösterdiğimizde sorunların pek çoğu emin olun kendiliğinden çözülecektir. Gelin hep birlikte bu şehrin ruhuna uygun diyaloglar yaşayalım, yaşatalım.