Eskişehir’de uzun bir süredir bir tartışma yaşanıyor. Atalan-Alpagut hattında altın madeni işletmesi için bir dizi çalışma var. Bu konuda özellikle çevreye duyarlı vatandaşlar ve yerel yönetimler tepkili. Yine Kaymazda işletmesi yapılan altın maden işletmesinin liç depolama alanının genişletilmesi ile ilgili çalışmalar yargı sürecine rağmen devam ediyor. Uzun süren mücadeleler sonucunda bir durdurulan Alpu’daki kömür işletmesi ve termik santral meselesinin yeniden ısıtılarak şehrin gündemine sokulmaya çalışıldığını biliyoruz..
Bir kere değerlendirmeleri yapmadan önce şunun altını kalın çizgiler ile çizmeliyim. Ülkemizin yer altı ve yer üstü zenginliklerinin değerlendirilmesine asla karşı değilim. Bu ülkenin varlıkları milli ekonominin hayat damarlarıdır. Ancak benim itirazım bu değerlerin gerektiği gibi değil adeta birilerinin rant kaynağı olarak değerlendirilmesi kanaatinde olunduğu için itiraz ediyorum. Yasal, çevreye duyarlı ve ülke ekonomisine yapacağı katma değeri yüksek ve insan sağlığının yanı sıra doğanın yapısına zarar vermeyecek çalışmalara kimsenin itiraz etmeyeceğini düşünüyorum.
Atalan-Alpagut hattında kurulması düşünülen altın madeni işletmesi ile ilgili düşüncelerimi paylaşayım. Öncelikle bu işletmenin hemen dibinde, birkaç kilometre aşağısında Türkiye’nin en önemli micro klima iklimine sahip adeta İç Anadolu’nun sebze ve meyve bahçelerinin bulunduğu Sakarya Vadisi var. Bu hattın üzerinde kurulacak olan altın işletmesinin bu bölgeye vereceği zararı tartışıyoruz. Sadece şu kadarının altını çizelim yeryüzündeki hiçbir değişim büyük bir nimet olan micro iklime sahip yeni bir bölgenin oluşumuna fırsat vermez. Dolayısıyla altın mı, yoksa üretim mi derseniz tercihin üretimden yana olması gerekir. Pandemi döneminden bu yana hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği en önemli şey, kesinlikle gıdaya ulaşım melesedir. Savaşların arttığı üretim maliyetlerinin sürekli yükseldiği günümüzde gıdaya erişim konusunda yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçmek için bile söz konusu maden işletmesine izin verilemez.
Gelelim asıl konumuza. Eskişehir Çevre Derneği tarafından bir basın toplantısı düzenlenerek yeni maden alanları ile ilgili yapılacak çalışmaları kolaylaştıracak Çevresel Etki Raporları’nı önemsizleştirecek yasal düzenlemelere kapı aralayacak Torba Yasa Teklifi ile ilgili itirazlar gündeme getirildi. Dernek adına yapılan açıklamada TBMM’ne sunulan yasa teklifinde, “Koordinatları ve krokileri belirtilmiş alanlarda, maden ve enerji yatırımlarına öncelik tanınıyor. ÇED süreçleri işlevsiz hale getiriliyor, dokunulmaz üyelerden oluşan ve her şeye rağmen izin verme yetkisi olan bir kurul kuruluyor” iddiası gündeme getiriliyor. Yine basın toplantısında teklifin yasalaşması durumunda “ÇED ve ruhsat süreçleri hızlandırılacak, maden alanlarına denk gelen ormanlar ücretsiz olarak Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne devredilecek. Aynı alanda birden fazla ruhsat verilebilecek. Ege’de termik santraller için zeytinlikler madenciliğe açılacak” deniliyor. Bu iddialar doğruysa ki doğru olma ihtimali çok yüksek. İşte o zaman “yandı gülüm keten helva!” Birilerine adeta gün doğacak. Peki neden? İşte bu sorunun cevabı yok. Bu yasa çıktıktan sonra iddia o ki, “doğa, orman, zeytinlik ve tarım alanlarında telafisi mümkün olmayan yıkımlara yol açacak!”
Bu iddialara itirazı olan var mı? Eğer itirazı olan yoksa o zaman, “Doğamıza dokundurmayalım. Ormanımıza, zeytin ağaçlarımıza, meralarımıza ve tarım arazilerimize sahip çıkalım.”
Çünkü bu memleket hepimizin, bu şehir de öyle… Sadece aktivistlerin, çevrecilerin değil gerçekten vatan toprakları hepimizin, bu şehre de ülkemize de sahip çıkalım…