Karanlık olan Batı’nın Ortaçağı’dır. Doğu’nun Ortaçağ’ı aydınlıktır. Malazgirt Zaferi, Anadolu’yu yükselen Türk-İslam Uygarlığı’na açmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi de aynı sürecin bir parçasıdır. Bu fetihler, Anadolu’nun ya da İstanbul’un “el değiştirmesi”nden ibaret olmayıp, bu topraklara daha ileri bir uygarlık taşıyarak toplumsal gelişmenin önünü açtı. Farklı din, inanç ve kültürlere sahip toplulukların eşit olmasa da, uzun süre bir arada yaşamalarını olanaklı kılan merkezi bir imparatorluk sistemi, feodal dönemde ulaşılmış en ileri toplumsal düzeyi yansıtmaktadır.

TÜRKÇÜLÜK
Osmanlıcılık, “millet” kavramını sezinlemiş olmasına karşın, tarihsel olarak gerçekleştirilmesi olanaksız bir “Osmanlı milleti” yaratma hedefine yönelmiştir. Bu yaklaşımın kökeni, Osmanlı’nın feodal koşullarda farklı etnik ve dinsel kökenden gelen toplulukları istikrarlı bir biçimde bir arada yaşatma yetisini göstermiş olmasında yatmaktadır. İslamcılığın devletin bekasını sağlamak için seçtiği toplumsal güç ise “İslam ümmeti”dir. Bu yaklaşıma göre, Halifelik kurumundan yararlanarak Osmanlı Devleti’nin dışında yaşayan Müslüman toplulukların gücünden yararlanmanın da mümkün olacağı düşünülmüştür.
Türkçülük ise, hem devletin bekasını sağlamanın, hem de ülkemizi yeniden uygarlığa önemli katkılarda bulunan öncü bir konuma ulaştırmanın toplumsal gücünü “Türk milleti”nde bulmuştur. Bu akım, emperyalizm çağında bağımsızlığı sağlamanın ve kendi gücüne dayanarak gelişmenin temel gücü olan “millet”i keşfetmiştir. 30 Ağustos Zaferi ve Cumhuriyet Devrimi, Türk milletine dayanma siyasetinin tarihin pratiğinde sınanmasıdır.Türk milletinin Mustafa Kemal önderliğinde kazandığı 30 Ağustos Zaferi, emperyalizmin tahakkümüne maruz kalan bütün Müslüman halklar tarafından coşkuyla karşılanmış ve onlara bir umut ışığı olmuştur. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımlamasında, Türklük kavramına tarih boyunca siyasal bir içeriğin eşlik etmiş olmasının yanı sıra, kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı etnik kökenlere sahip toplulukları bir arada yaşatma birikiminin de önemli bir payı vardır.
Ne Osmanlıcılık, ne de İslamcılık devletin bekasını sağlayabilirken, Malazgirt Zaferi’nin, İstanbul’un Fethi’nin ve genel olarak Türk-İslam Uygarlığı’nın insanlığın ilerlemesine yapmış olduğu katkıları yaşatan, Türk milletinin cevherini açığa çıkarıp onu milli devlet örgütlenmesi altında maddi bir güce dönüştüren 30 Ağustos Zaferi olmuştur. Aslında Türk Devrimi’nin bütün insanlığın geçmiş birikimini emperyalizme karşı mücadelede yaşayan bir güce dönüştürme becerisi, bu devrimin toplumbilime yaptığı eylemli ve yetkin bir katkıyı yansıtmaktadır.

BAŞARININ SIRRI
Başkomutan Atatürk, Büyük Zafer’in kazanılmasından sonra muharebe meydanını dolaştığı sırada, ordumuzun zaferinin büyüklüğü düşman ordusunun içine düşürüldüğü felaketin dehşetinden çok duygulandı. O bütün vadiler, bütün dereler, bütün korunaklı ve gizli yerler, bırakılmış toplarla, otomobillerle, teçhizat ve malzemeyle ve yığınlarla cansız bedenle, toplanıp Türk karargâhlarına sevk edilen esir kafileleriyle gerçekten bir mahşeri andırıyordu. Başlarında başkumandanları bulunduğu halde beyaz bayrak çekmeye mecbur olmuşlardı.

BİR KÖY EVİNDE DURUMU DEĞERLENDİRDİLER
Ağustos'un 31. günü öğle zamanı işte bu Çal Köyü'nde, yıkık bir evin avlusunda kırık kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek Başkomutan, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa oturdular durumu değerlendirdiler. Aslında Cumhuriyet orada kuruldu.

SAVAŞ ALANINDA ÇİZİLEN CUMHURİYET
Mustafa Kemal, geleceğe bakıyordu.Çal köyünün tepesinde tahta kürsüden yaptığı konuşmasını geleceğe ilişkin bir devrim programıyla tamamlıyordu:
“Savaş, yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değil; milletlerin çarpışmasıdır” diyordu.“Meydan muharebesi, milletlerin bütün mevcudiyetleri ile, ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle, kısaca bütün maddi ve manevi kudret ve faziletleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Bu sahada, çarpışan milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri ölçülür.”

TÜRK GENÇLERİNİN ÖNEMİ
Atatürk 1924 30 Ağustos’un da gelecek devrimlerin müjdesini verildikten sonra şunları söyler: “Son sözlerimi bilhassa memleketimizin gençliğine tevcih etmek istiyorum. “Gençler! “Cesaretimizi takviye eden ve devam ettiren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan muhabbetinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyet'i biz tesis ettik; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.” Kısacası, 30 Ağustos 1924’ten bugüne dersler hâlâ geçerlidir.