Hikaye bu ya! Büyük İskender'in Frigya'daki Gordion'da yaşadığı dönemde, bir öküz arabasını bağlayan karmaşık bir düğümle ilgili bir Antik Yunan efsanesidir. Rivayete göre, bu düğümü çözebilen kişi tüm Asya'ya hükmedecekti. MÖ 333'te İskender, düğümü çözmeye davet edildi. Bu kehaneti test etmek isteyen İskender düğümü çözmeyi dener, başarısız olduğunda kılıcını çekerek düğümü keser. Muhtemelen bu hikaye bu topraklarda geçer… Ancak anlaşıldığı kadarı ile ne düğümü çözme çabaları, ne de Büyük İskender’in kılıcı düğümü kesmesi yeterli olmamış..

Her şey bir tarafa bu şehrin toprakları hala düğümü çözecek birilerini bekliyor desem. Benim abarttığımı düşünmeyin, bu toprakların en önemli ve çözülmeyi bekleyen düğümü galiba trafik.. Geçtiğimiz gün gazeteden şöyle bir sağa sola uğrayayım diye çıktığımda esnaf bir kardeşimizle bir yerde oturup biraz lafladık. 15 dakikalık sohbetin ana teması Eskişehir’deki trafik kördüğümü idi…

Doğrusunu isterseniz 1 milyona yaklaşan nüfusuna karşılık trafiğe kayıtlı 380 binin üzerindeki motorlu aracın varlığından başladık. Bu araçların ciddi bir sayısının halen “trafikte hurda yasasını” beklediğini varsaysak bile yaklaşık 250 bin civarında aracın günlük trafiğe çıktığından hareketle yaşadığımız sıkışıklığın boyutuna dikkat çektik birlikte. Elimde istatistiki bir rakamlar yok ama ne yazık ki el ayası kadar bir memlekette 250 bin civarında aracın her gün trafiğe çıkmış olması gerçekten kördüğümün ana sebeplerinden birisi. Hele şehrin göbeğine yığılmış her türlü hizmetin görülebilmesi için merkeze akın edenlerin sebep olduğu yoğunluğu tarif etmeye bile gerek yok.

Esnaf kardeşimiz özellikle ana caddeler üzerinde bulunan trafik ışıklarının hemen dibinden başlayan otoparkların gerçek anlamda diğer sürücülerin ve onların araçlarında bulunan kişilerin can güvenliğini tehdit ettiğini bu konuda mutlaka önlem alınması gerektiğini anlattı. Yetmedi sokaklardaki kaldırım işgallerinden söz etti. Kaldırımların yayaların hakkı olduğu halde özellikle iki tekerlekli motorlu araçların işgalinden söz ederken, “Eşiniz ve çocuğunuzla yaya kaldırımında yürüyorsunuz. Bir anda arkanızdan bir klakson sesi geliyor. Yüreğiniz yerinden çıkacak gibi oluyor” diye anlattı.

Artık bu şehrin caddeleri de sokakları da bu kadar araç yoğunluğunu gerçekten kaldıramıyor. Sadece bu kadar değil. Tramvay belirli bölgelerde şehrin trafiğini gerçek anlamda tıkıyor. Örneğin Adalet Sarayı’nın hemen yanında bulunan tramvay duraklarında bulunan sinyalizasyonda araç geçişi o kadar zor ki. Sürücüler bazen 6-7 dakika burada kendilerine yol verilmesini bekliyor. Yine aynı şekilde yaklaşık 2-3 kilometre ötede bulunan Sanayi kavşağında da benzeri bir durum söz konusu. Orada da araçların trafikte kırmızı ışığa takılmaları durumunda kaybettikleri zamanın şehir trafiğine hem sabah hem de akşam saatlerinde büyük zarar verdiğini görmezden gelmek mümkün değil. Zira buralardaki durum “Kör gözüme parmak” hesabı her gün karşımızda duruyor. Buralarda araçların yaktıkları benzine, mazota ve gaza gerçekten yazık . Onların her bir damlası bu şehrin insanlarının cebinden bir maliyet olarak çıkıyor. Eskiler derler ki, “İşten değil dişten artar!” Belki buradaki küçük kayıplar biriktirilse ciddi bir maliyet olarak karşımıza çıkar. Ben şahsen buralardaki yakıt kayıplarının küçük olduğunu da düşünmüyorum ayrıca…

Bu arada elektrikli bisikletler konusuna değinmeden geçmeyeyim. Biz bir konuda bir şeyi fark ettik affedersiniz işin şeyini de çıkartıyoruz. Bu elektrikli bisikletler ve motosikletler konusuna da bir çekidüzen verilmeli.. Zaten kördüğümü çözemiyoruz, yeni düğümlerde oluşmadan bir şeyler yapmalıyız… Bu arada sorayım gerçekten bu kördüğümü kim çözecek?