Geçtiğimiz günlerde öğle vakti çorbacının yolunu tuttum. Her zamanki mekana gittim ve çorbamı söyledim. Sonra dikkatimi çeken bir şey oldu. Biraz ötedeki bir masaya kirli sakallı, biraz da fiziki yapısı düzgün birisi oturdu. Fiziki yapısı düzgün olmasına düzgün bu arkadaşa hanımefendi garsonlardan biri yaklaştı. “Ne istersiniz?” diye sormaya başladığı anda kadın garsonu öyle bir tersledi ki kadıncağız neye uğradığını şaşırdı. Şahıs ne yiyeceğini önceden söyleyip gelmiş olmalı ki kadın garson bir kenara çekilip suratı düşerken bir başka garson şahsın yemeklerini getirip masasına bıraktı. Başka bir isteğinin olup olmadığını da sordu. Ona da biraz sertçe “Gerek yok!” çıkışında bulundu.
Öyle bir havası vardı ki, gerçekten “küçük dağları ben yarattım” dercesine vereceği üç kuruşla sanki dükkanı satın almıştı. Allah’tan garsonlar da işyerinde çalışanlar da esnaf ahlakına sahip oldukları için sessiz kaldılar. Normal şartlarda şöyle taşlı sopalı bir kavga çıkmaması için bir sebep yoktu. İşin özeti şu; böyle bir ruh haliyle orada kavga etmeyen kişi bir başka yerde aynı anlayışa sahip kişilerle karşılaşmayınca kavga edebilirdi. Bu kadar gerginlik aslında şahsın kendisine de zarardı ya neyse…
Benzeri manzaraları Eskişehir’de zaman zaman trafikte görebiliyoruz. Kimin gücü kime yetiyorsa ona ses yükseltiyor. Zira trafik magandaları da kendilerini “yolların fatihi” zannedebiliyorlar. Kaç kez karşılaştım trafikte birbirlerine ses yükselten sürücüler ile… Altına çakaralmaz bir araç alanın kendini hemen bir tık farklı görmeye başlamasına da alıştık. Özellikle kadın sürücüleri sıkıştıran tiplere de rastlıyoruz. Onlar da kendilerini küçük dağların zirvelerinde gördüklerinden emin bir şekilde ilerleyip kuralsızlığı kural haline getiriyorlar. Özellikle akşam saatlerinde bazı araçların çevre yolunda Ankara istikametine doğru giderken altlarındaki aracın kul yapısı olduğunu unutup makas atarak sadece kendi hayatlarını değil başka sürücülerinde can ve mal güvenliğini tehlikeye atarak ilerlediklerine tanıklık ediyoruz. Bu kişilerin sayılarının her geçen gün artması sıradan bir olay değil bence…
Geçtiğimiz günlerde yanlış hatırlamıyorsam Kocaeli de iki çocuğu ile okul dönüşü evine giden bir babanın yanlarından geçen lüks aracın yaptığı aşırı hıza ve ani geçişine gösterdiği tepki sonrası görmemişin oğlunun biraz ilerden geri geri gelerek bir babaya çocuklarının yanında tokat atma cüreti gösterdiğine tüm Türkiye tanıklık etti. Bu megaloman tipler ne ara bu kadar çoğaldı gerçekten merak ediyorum. “Kendi adaletini kendi sağlama” cüretini gösterenler toplumun ayarları ile oynuyorlar.
Bu kadar üstenci tavırlar sosyal barışı ciddi anlamda tehdit ediyor. Aile içi şiddetin artmasında da, sokaktaki şiddet olaylarının önlenememesinin de sebeplerinin doğru araştırılıp doğru cevaplar verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Birilerine yanlışlarını hatırlattığınızda alacağınız cevap çoğu kez, “Ne yapalım ben böyleyim, beni de böyle kabul edin” gibi çok bayağı, ne insani ne de vicdani olmayan davranış bozukluklarına artık bir şekilde çözüm bulunmalıdır.
İnsan sevgisinin, vatan sevgisinin bu kadar örselendiği bir dönemi daha ben şahsen hatırlamıyorum. Modernliğe, çağın gerektirdiği imkanların kullanılmasına, değişime eyvallah diyeceğiz de, bu arada kaybettiğimiz ya da kaybettirilen insani, ahlaki ve toplumsal vicdanımızın da bu kadar örselenmesini kabul etmek mümkün değildir.
Acilen toplumsal ilişkilerimizi düzenleyecek, töre, örf ve geleneklerimize hayat verecek politikalar geliştirerek toplumsal erozyonun önüne geçmek için harekete geçmeliyiz. Bizi bu coğrafyada ayakta tutan töremize ne zaman sahip çıkacağız gerçekten merak ediyorum.