Bugünlerde Hayvan hakları ile ilgili yasa hazırlıkları var. Hazırlık net olarak kamuoyu tarafından bilinmediği için, tartışması da büyük oluyor. Yurttaşlarımızın bu konuda düşüncesi özet olarak, “ne insanımızın güvenliğinden vazgeçeriz ne de hayvanlara zulmedilmesine izin veririz” şeklindedir. Birde nefret kampanyasına devletin kurumları da alet edilmek isteniyor. Bu da kötü bir durumdur.
Yerel seçimlerde AK Parti programına güvenli şehirler diye bir başlık koyup sokak köpeklerini toplatacağız demişti. CHP ise o konuya hiç dokunmadı. Sorulduğunda “onlar bizim dostumuz çözeriz” diye yuvarlak laflar geçiştirdi. Seçimin sonucu ortada, kazanan CHP oldu.

TARİHİMİZDE VAR
Dünyada hayvan hakları için ilk beyanname 1600’lü yıllarda Osmanlı Padişahı 3. Murad döneminde hazırlanarak yürürlüğe girdi. Bu niye aklımıza geldi. Osmanlı Dönemi'nde inşa edilen yapılarda kuş köşklerinden, sarnıçların yalak olarak kullanılmasına kadar hayvanlar için özel alanlar oluşturuldu. O dönemde bir nevi insan hakları beyannamesi gibi hayvanların beyannamesiyle onların hakkı ehliyet altına alındı.

KEDİLERE DUYULAN SEVGİ
O dönemde kedilere duyulan sevginin “Kedilerin Babası” olarak bilinen sahabe Ebu Hureyre’den geldiğini söylenir. Hayvanlara Allah’ın emaneti gözüyle bakıldığını dile getirilir. Eski dönemlerde insanların ulaşım aracı olan atlar, eşekler ve katırlar için camilerin avlularına hayvan yalağı yaptırılırdı. Namazın ardından cemaatin kedi paryası olarak bilinen ciğer satın alarak kedileri besledikleri anlatılır. Osmanlı döneminde camilerin gelirlerinden hayvanlar için bütçe ayrılırdı.

PARYACILAR VARDI
Osmanlı Devleti'nin dünyada hayvan hakları için beyanname yayınlayan ilk devlet olduğunu tarihçiler kaydeder. Osmanlı’da kediler için camilerin avlusunda özellikle namaz çıkışında paryacılar vardı. Ciğerler kavuruluyor ve parya haline getiriliyor. Camilerin avlusunda öğle veya ikindi namazı sonrası bekliyorlar. Birileri gelip ona belli bir bedel veriyor. Allah rızası için o da o paryaları kediye atıyordu. Kuş yemi atma olayı Osmanlı’da enteresandır paryacılarda da kendini gösteriyor. İlginçtir yine bir cami yapılırken caminin bazen vakfiyesinde burada bulunan hayvanlar düşünülüyor ve onların ihtiyaçları için yıllık gelirinden akçe bazında para ayrılıyordu.

KEDİLİ KÜTÜPHANE
Bugün Büyükşehir Belediyesi binasının yüzeyindeki Zehra Çobanlı Hocanın yaptığı ‘kuş’ motifleri boşuna değildir. Türkiye’de ilk kez Eskişehir’de açılan Kedi Kafe de aslında bir geleneğin, aktarımıdır. Osmanlı’nın son döneminde Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin bir ilginç hafız-ı kütübü vardı. Yani oranın müdürlüydü. Bu müdürlük oraya gelen kedilere sahip çıkıyor. Ve kırka yakın kediyi paryalar besliyordu.

TOPLUMSAL UZLAŞI ŞART
İnsanların kafasında bir de şöyle bir soru var: Ölümü gösterip sıtmaya razı mı ediliyoruz? Yarın “tamam öldürmüyoruz ama hepsini barınaklara hapsedeceğiz” mi diyecekler?Çünkü barınak denilen yerler bildiğiniz sonuçta kamptır. Bu işin tek çözüm biçimi toplumsal uzlaşıdır. Gönüllülerin dahil olmadığı her çözüm arayışı kadük kalır. Yapanın eline yüzüne bulaşır. Eskişehir-Bilecik Veteriner Hekimleri Odası da bu konuda güzle bir açıklama var. Bugün gazetemizde de açıklama okunabilir. Başta işin uzmanı bu kuruşlar başta olmak üzere dinlenmelidir. İşin uzmanı ve toplumsal uzlaşı bu işi çözer.