Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği (ESCEVDER) Başkanı Sadık Yurtman, su kaynaklarındaki tehlikeye dikkat çekerek acil önlem çağrısında bulunmuş. Türkiye genelinde göllerin ve nehirlerin alarm verdiğini vurgulayan Yurtman, “Su yaşamın temel direğidir. Ancak iklim değişikliği, nüfus artışı ve madencilik faaliyetleri su kaynakları üzerinde büyük baskı oluşturuyor. Suyun sürdürülebilir şekilde yönetilmesi artık bir zorunluluk haline geldi. Akşehir Gölü kurumuş, Beyşehir, Eber, Acıgöl, Akgöl, Seyfe, Burdur ve Tuz gölleri can çekişiyor. Fırat, Dicle, Gediz, Büyük Menderes ve Sakarya nehirlerinin debileri ciddi şekilde azaldı. Porsuk Barajı’nda su seviyesi yüzde 30’a kadar geriledi, Çifteler Sakarya başı kurumaya başladı. Seyitgazi’deki Çatören ve Kunduzlar barajlarında su kalmadı. Musaözü Barajı’nda da seviye oldukça düşük. Yakında Eskişehir’in de Uşak ve Hatay gibi su kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalmasından endişeliyiz” ifadelerini kullanmış.

Geçmişte bu tip uyarıları ve benzeri konulardaki açıklamaları siyasi biraz da marjinal olarak değerlendirdiğimi itiraf etmeliyim. Ancak son yıllarda yaşama dair gerçekleri göz önüne aldığımızda zaman zaman “Acaba ben mi marjinalleşiyorum, yoksa marjinal diye düşündüğüm açıklamaları yapanlar mı haklı?” diye kendimi sorguluyorum. Ne yazık ki yapılan uyarıların marjinallikle uzaktan yakından alakası yok. Yapılan uyarıların son derece insani ve yerinde olduğunu düşünüyorum. Aslında hayata ve geleceğe dair bakışımızı sorguladığımız da doğrunun tek olduğunu herkes gibi biz de fark edebiliyoruz. Bu işlerin marjinallikle, ideolojik yaklaşımlar ile hiçbir alakasının olmadığını daha ne zaman fark edeceğiz?

Buradan defalarca Eskişehir’in çok ciddi kuraklıkla karşı karşıya olduğunu yazmaya gayret ettim. Eğer sorunu doğru tespit etmezseniz, çözüme de ulaşmanız mümkün değil. Derler ki “İlk düğmeyi yanlış iliklediğinizde diğerlerini de yanlış iliklemeniz kaçınılmazdır.”

Aylar önce su yönetiminin başında olan ESKİ Genel Müdürü Sevgili Oğuzhan Özen ile yaptığım görüşmede Eskişehir’in su kaynaklarının zenginleştirilmesi konusunda nasıl kafa patlattıklarına tanıklık ettim. Endişelerini ve aldıkları önlemleri konuştuk. Ancak Eskişehir’in su kaynaklarının zenginleştirilmesi konusunda sorumluğu sadece onların üzerine yıkmanın da çok haklı gerekçeleri olmadığını gördüm. Yaşanan olumsuzluklara rağmen bugüne kadar Eskişehir’de suya erişim konusunda herhangi bir sorun yaşanmamış olması da Eskişehir’in şansı diye düşünüyorum.

Yağış rejiminde yaşanan değişikliklerin ve son derece sınırlı su kaynaklarının Eskişehir’in önündeki en büyük sorunlardan birisi olduğunun görülmesi gerekiyor. Yarın yaşanabilecek olumsuzluklar karşısında bugünden önlem almaz, uyarıları göz ardı edersek sorumlu kim olacaktır? İşin faturasını siyaseten birilerine keserek ellerimizi ovuşturmak kimseye yakışmaz. Birilerinin başarısızlıkları üzerine inşa edilen hiçbir siyasetin ila nihaiye başarılı olma şansının olmadığını anlamak için ne yaşamamız gerekiyor?

Bugün için yaşayabileceğimiz geçici refahın kaynağı olarak bile kabul etsek elde edilecek değerli madenlerin yarınlarda bir damla su etmeyeceğini görmeliyiz. O yüzden siyaseten aynı düşünsek bile toprağımıza, havamıza ve suyumuza sahip çıkmak için yan yana duranlara da destek olmalıyız. Çünkü Eskişehir’in havası ‘da toprağı da, suyu da kıymetlidir. Eskişehir’in insanı kıymetlidir ve sonuç olarak Eskişehir kıymetlidir. Zaman Eskişehir’in havasına, toprağına ve suyuna sahip çıkma zamanıdır.