Eskiler derler ki, “Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlarmış!” Bizimki de o hesap. Ekonomik tablo özellikle ekonomiyi yönetenlere sorsanız, “tozpembe!” vatandaşa sormaya zaten gerek görmüyorlar. Ekonomideki büyüme rakamları üzerinden, TÜİK verilerine de bakarak “tablo tozpembe” demenin ötesinde “Emeklimizi de çalışanımıza da enflasyona ezdirmedik” naraları atabiliyorlar. Meclisteki bütçe görüşmelerinde özellikle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in anlattıklarını dinlediyseniz, “Her şey yolunda enflasyon bir miktar hedefinden şaşmış!” Gerçekten öyle mi? Geçtiğimiz yıl gerçekleşen yüzde45’lik enflasyonu bir kenara bırakıp hedeflenen enflasyon rakamları üzerinden arttırılan asgari ücret tam bir yıldır nerede ise alım gücü itibariyle 6 bin TL’ye yakın aşındı. Bu rakamları ben kafamdan uydurmuyorum. İşin uzmanlarının ortaya koydukları bilimsel veriler üzerinden ve sokakta yaşananlara bakarak söylüyorum.

Büyüyen rakamlara takılıp alım gücünün düşmesini kafaya takmayanların nerede yaşadıklarını gerçekten ben merak ediyorum. Yahu emekli perişan, asgari ücretli perişan, dar ve sabit gelirlinin gerçekten anası ağlıyor. Hep yazıyorum artık bu ülkede insanlar “askıda ekmek, pazarda çıkma ürün peşinde” koşuyorsa orada bir arıza vardır. Yeni yılla birlikte uygulamaya konulacak asgari ücretle ilgili düzenlemeler üzerinden bir dizi haberler peş peşe geliyor. Geçtiğimiz günlerde asgari ücret tespit komisyonu toplandı. Bu yıl o toplantıya emek kesimi ne yazık ki figüran olmamak için katılmadı. Bu komisyonda çalışanları temsil etmesi gereken Türk-İş yöneticileri ilk kez net bir duruş sergileyip, “Biz bu işte yokuz” dediler. Zira imza altına alınacak olan yeni rakamın sebep olduğu sorumluluğun altında kalmak istemediler. Çünkü onlarda geçtiğimiz yıllarda ortaya koydukları gerçeklere bile yaklaşmayan rakamlar sebebiyle zor durumda kaldıklarının farkındalar…

Gerçek o ki mutfaklarda eskisi gibi coşkulu aş kaynamıyor. Çocuklar sağlıklı beslenemiyor. Üretici zararda, tüketici alamıyor, küçük esnaf artık borcu borçla kapatır hale gelmiş ayakta kalmakta zorlanıyor. Bütün samimiyetimle söylüyorum üç harfli AVM’lerin tezgahlarındaki konseptler bile değişti. İnsanların alım gücü gerçekten öylesine düştü ki her şeyi ince eleyip sık dokuyarak almaya çalışıyorlar. İnsanlar ellerindeki cep telefonlarının hesap makinaları ile yaptıkları masrafları toplayıp ceplerindeki paranın yetip yetmediğini hesaplayarak alışveriş yapmaya gayret ediyorlar. Bir anne-baba düşünün kasaya geldiğinde çocuğunun elindeki çikolatayı bırakmak zorunda kalıyorsa o kişilerin psikolojilerini, çocukların yıkılan hayallerini bir düşünün…
Bütün bu gerçekler ışığında elbette asgari ücret ne olacak merak konusu olur. Umutsuz vaka asgari ücret için rakamlar hala 30 Bin liranın altında seyrediyor. Ve insanlar bu parayı bile 2 ay sonra alacaklar aradaki zaman ve değer kaybı hafife alınabilir mi? Ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Vedat Işıkhan’a göre durum normal görünüyor ki, “Rakam telaffuz etmek için daha çok erken” ifadelerini kullanabiliyor.

Hayatın gerçekleri ile örtüşmeyen, gelecek için hayal kurdurmayan ve Türkiye’de ortalama bir maaşa dönüşen asgari ücretin değerlendirilmesi için Sayın Işıkhan taraflar ile görüşecekmiş. Hangi taraflar ile görüşeceksiniz ki? Masanın bir tarafı boş, diğer tarafının teklifi de belli iken daha sadece açıklanacak rakamı niye sürüncemede bırakıyorsunuz ki?

Bizim kurbağalar dereye su gelmesini beklerken, okyanusta yüzenler için nasıl bir tanımlamada bulunmak gerekir? “Yaz var, kış var!” öyle değil mi?